(Bu yazım ilk olarak 26 Mayıs 2012’de Jiyan.org‘da yayınlanmıştır.)
Eğleniyor muyuz? Keyifler yerinde mi? Buradan bakınca öyle görünüyor. Ne de olsa gereksiz polemikler ve tartışmalar konusunda hiç sıkıntı çekmeden günleri geçirebiliyorsunuz. İstediğiniz de buydu zaten değil mi?
Değil mi? Nasıl olmaz ki? Eğer derdiniz her günü dolduracak boş polemikler ve anlamı-sonu olmayan tartışmalar değilse neden bu kadar hevesle atlıyorsunuz her birine? Neden konunun özünde duran kocaman gerçeği ve tüm bu tartışmaların esas derdini görmeden devam ediyorsunuz? Açılan her çukura balıklama atlamak için keyfini çıkarıyor olmanız lazım, başka türlü anlamsız olurdu yoksa.
Sanırım biraz karışık bir giriş yaptım. Neyse baştan alalım, hiç sorun değil.
Başbakan ve AKP tayfası, haftada birkaç kez anlamsız polemikler açma ya da eskileri pişirip önümüze sunma konusunda gerçekten büyük bir başarı gösteriyor. Anladığım kadarıyla asistanları ve arka taraftaki metin yazarları da bu konuda ciddi bir malzeme deposuna sahipler. Ancak sorun şurada, hiç kimse bu mevzunun toplamına bakmaya ya da bu gereksiz polemiklerin nereden çıkartıldığına bakmaya niyetlenmiyor. Herkes çok güzel bir şekilde haftalık muhalefet kotasını doldurabilmek adına o günün polemiği neyse aynı yüzeysellikle ona atlayarak kendi “görevini” tamamlayıp bir köşeye çekiliyor. Yukarıda dediğim gibi, bunu yapıyorsanız keyfinizin yerinde olması lazım.
Gelin şu yaratılan polemiklerin genel bir özelliklerini çıkartalım beraber. Bakalım neler olacak elimizde.
Daima Genel Gündemden Alakasız Olmak: Bu olmazsa olmaz. Esas tartışılması gerekenler ve ülkenin genel durumuyla ilgili sorun olarak nitelendirilebileceklerden ne kadar uzak olursa polemik o kadar işe yarar. Bu sayede herkesin dikkati dağılır ve esas konular rahatça arka plana itilebilir.
Konunun Mümkün Olduğunca Çözümsüz Olması: Bununla tartışmanın istenildiği kadar uzatılabilmesi ve muhaliflere ayak bağı olabilmesi sağlanır. Böylece hem tartışmanın uzunluğunu belirleme hem de istedikleri yerde kesip daha sonra tekrar ısıtma şansları olur.
Tartışmayı Daima Başlatan Olmaları: Daima bu polemikler iktidar tarafından başlatılır. Bununla birlikte polemiğe dahil olan herkes onların kurallarını ve şekillerini kabul ederek buna girişmiş olur. Bu da baştan yenik başlamakla aynı anlama gelir zaten. Çünkü bir tartışmada taraflardan birisi o tartışmayı kendisine uygun bir şekilde ortaya koyarsa zaten kazanmayı garantileyerek o tartışmaya girmiş demektir.
Genelde Vasata ve Ortalamaya Hitap Eden Konuların Onların Dilleriyle Tartışmaya Açılması: Bir anlamda mahalle kahvesinin muhabbetlerinin siyaset arenasına taşınması. Bu AKP’nin belki de en akıllıca hareketlerinden birisi. Çünkü ortalama ve vasat yıllarca övülerek, aptallık kutsanarak bu ülkede garip bir atmosfer oluşturuldu. Ancak bunları övenler ve bu atmosferi oluşturanlar kendilerini hep yukarıda gören ve “halka yaklaşma” gibi dertleri olanlardı. Bu yüzden sadece başıboş bir ortam ve kendi kendisine bu atmosferle güçlenen kutsal bir “vasatlık” ideası yarattılar. Şimdi ise AKP bu hazırdaki atmosferi sahiplenerek, “halka yaklaşmayı” değil “halktan biri gibi davranarak”, tartışmalarda ve propagandada onların dilini kullanarak gün geçtikçe kendisini daha da sağlama alıyor. Muhalefetteki geri kalan herkes ise buna uzak ve beceremeyecek durumda oldukları için polemiklerin galibine karar verecek olan halkın işi kolaylaşıyor. Çünkü ortalama olanı öyle pişkin bir hâle getirdik ki, kendisini geliştirmektense diğerlerini kendi seviyesine çekecek bir güce sahip oldu. AKP bunun farkında olarak tüm politikalarını ilerlettiği için de her seferinde daha da coştu.
Eğer biraz dikkatle bakarsanız AKP’nin yarattığı ve gündemi uzun sürelerce meşgul eden tartışmaların tamamının bu kalıplara çok güzel bir şekilde uyduğunu farkedeceksiniz. Aslında bana göre çoğunuzun çoktan farketmesi lazımdı ama neyse. Sonuçta tüm bu polemikler bu şekilde ilerlerken bu polemiklerde bir taraf tutmaktansa Sisyphos’a eşlik etmeyi tercih ederim.
Demeye çalıştığım şey şu: Eğer ikitdara karşı bir muhalefet, bir direniş niyetindeysek ve bu amaçla onların karşısına çıkıyorsak bu şekilde hiçbir şey olmaz. Yukarıda yazdığım şekildeki tartışmalara girmek ekmeklerine yağ sürmekten öteye gitmeyecek bir hareket oldu, oluyor, olacak. Mesele eğer gerçekten bir galibiyet, tartışmalarda ve siyasi anlamda üstün gelebilmekse bu kalıbın dışına çıkılması için zorlanması gerekiyor. O kalıbın içine girmek değil, onları bu kalıbın dışına çıkmaya zorlamak bir aşama kaydetmeye yardımcı olabilir ancak.
Bu polemiklerde özellikle AKP’nin ülkeye bir yaşam biçimi, bir kültür dayatmaya çalıştığı iddiası çok sık görülüyor. Ancak mesele şu ki AKP bunu dışarıdan siparişle getirmiyor. Sadece bahsettiğim vasatın yaşam biçimini herkes için ortak olan hâline getirmek istiyor. Bunun faşizanlığı zaten tartışılmaz ancak bunun gökten vahiyle indiği ve öncesinde ülkenin şahane olduğunu iddia etmek de komik duruyor.
Tabii bununla birlikte 4. maddede bahsettiği sorun daima büyük bir mesele ancak o anlamda bir çözüm göremeyen karamsarın tekiyim ben. “Halkı uyutuyorlar, aslında olan potansiyeli köreltiyorlar.” gibi yorumlara da zerre inanmıyorum. Sebebini uzun uzun açıklamak isterdim ama onun yerine sizi Baudrillard’ın “Sessiz Yığınların Gölgesinde” kitabına yönlendiriyorum.
Sizin de eğlencenizi böldüm ama 10 dakikadan bir şey olmaz. Şimdi isteyenler gidip oyuna kaldığı yerden devam edebilir. Haklısınız sonuçta kim kendisini yormak ister ki bir şeyleri değiştirebilme ihtimali için. Ne olursa olsun öylesi çok daha eğlenceli ve kolay değil mi?
Leave a Reply