Bir süredir yaptığım iş üzerine çok fazla düşünüyorum. Bir yere varıp varamadığımdan emin değilim ama belki bir yazı hâline getirmeyi denersem ne durumda olduğumu görürüm diyerek bunu yazmaya başladım.


Son zamanlarda pek yazamadığımı, daha doğrusu ne zaman yazmak istesem yazmak yerine yazmak üzerine kafa yormaya başlayarak kendimi durdurduğumu fark ettim. Birçok farklı açıdan düşünüyorum bunu elbette; nasıl yazdığım, ne yazdığım, hangi dilde yazdığım, neyle yazdığım, neden yazdığım vs. Tüm bunların üzerine kafa yormaya başlayınca ve bir noktadan sonra iş içinden çıkılmaz bir bunalıma gidiyormuş gibi görünmeye başlayınca buna bir dur demeye ve bunun üzerine yazmaya karar verdim.

Yazmaya dair sorunlarımı yazarak çözmeye çalışmak ya çok akıllıca ya da çok aptalca bir fikir, ama hangisi olduğuna şu anda emin değilim. Muhtemelen bunu yazmayı bitirdiğimde anlayacağım.

Tüm bunların nereden başladığını düşünmeye kalktığımda birden farklı başlangıç noktası olduğunu iddia edebiliyorum ve hiçbirinde de haksız sayılmam. Aklıma gelen tüm meselelerin ciddi bir katkısı var bu problemi yaşıyor olmamda. Ve şu anda hepsi birbirine girerek bir kör düğüm hâline geldiler. Şu anki konumumdan ya hepsini çözeceğim ya hiçbirini çözemeyeceğim gibi görünüyor. Yine de belli olmaz, belki ipin ucunu bir yerlerde yakalarım.

İlk aklıma gelen sorunla başlayayım: Hangi dilde yazmak istiyorum? Bu aslında bir süredir ilginç bir şekilde kafama taktığım ve zaman zaman bu soruyla kendimin bile neyi kastettiğini çözemediğim bir soru. Yine de üzerine biraz durup düşündüğümde, bu soruyu bana sorduran birçok sebep olduğunu görebiliyorum kolayca. Ve bunları nasıl çözebileceğimi pek bilmediğimi de.

Sanırım ülkeye ve topluma dair umutsuz hissettiğim zamanlarda bu soruyu ciddi bir şekilde soruyorum. Bazen bu ülkede bir şeyler için çabalamanın, burada bir şeyler üretmenin anlamsız geldiği oluyor. Yaptıklarımın ya da yapacaklarımın değerinin bilinmeyeceği, kimsenin okumayacağını veya umursamayacağını düşünüyorum ve bu da bir hayal kırıklığına sebep oluyor. “Eğer böyle olacaksa neden Türkçe yazayım ki?” diye düşünüyorum. Ve o anda kendimi haklı buluyorum. Sonra bu haklılığımdan şüphe ediyorum ve kendimi sorguluyorum, “İlla bir şeyleri değiştirmek için mi yazıyorsun sen?” diyorum ve böyle olmadığını hatırlıyorum. Yazmaya başlamamın en önemli sebebinin bundan keyif almam olduğunu düşünüyorum.

Ve şimdi farkediyorum ki aslında Türkçe yazmak istemememin sebebi bundan keyif almamın zorlaşması. Yazdığımdan keyif alıyorum ama yazdıklarıma küfür dahi olsa bir tepki almaktan da keyif alıyorum. Türkçe yazdığımdaysa bunu çok nadiren yaşıyorum ya da bazen hiç yaşamıyorum ve bu da kaçınılmaz olarak keyfimi kaçırıyor. Yazmak istemememe neden oluyor.

Bir de işin diğer yanı var. Yazarlar için ortamın ne kadar rezil bir hâlde olduğu gerçeği ve yazarlığın hâlâ bir meslek olarak görülmemesi. Bununla ilgili yakınlarda şu postu girmiştim mesela.

Başka bir dilde yazdığım zaman, telifimi alabileceğimden çok fazla şüphe etmiyorum. Biraz gecikse bile geliyor. Ama burada telif veren bir yer bile bulmak imkansız. Yazmanın insanların keyif için yaptığı ve bu işten para kazanan yayıncılara bedava vermesi gerektiği bir yer zannediliyor. Kitap dosyam karşılığında bana telif önerilmesi gerekirken benden para isteyen yayınevi oldu, daha ne olsun.

Bunların içerisinden nasıl çıkacağımı bilmiyorum. Daha doğrusu bu sorunları çözebilmem ya da hiç değilse benim üzerimdeki etkisini hafifletebilmem mümkün mü bilemiyorum. Elbette bunlara çok fazla takılmamam gerektiğinin de farkındayım. Ama hiç değilse Türkçe yazma hevesimi tekrar kazanmam lazım ve bunu nasıl yapabilirim diye düşünmek değil, yazmak istiyorum.


Bir de yazma ortamıma ve araçlarıma fazlasıyla kafayı takan birisi oldum son zamanlarda, öyle lanet bir huy çıktı. Kendime sürekli daha iyi, daha güzel, daha “verimli” bir çalışma ortamı kurmaya çalışmaktan; elimdeki araçları sorgulamaktan ve onlarda eksiklikler bulmaktan yazmaya fırsat bulamıyorum zaman zaman. Neyle yazdığıma kafayı takarak yazmaya vakit bulamıyorum.

Bu konularda nedense fazla mükemmeliyetçi davranmaya çalışıyorum. Sanki ideal bir çalışma ortamı, yazma araçları ve sistemi varmış da bir türlü ona ulaşamamışım gibi davranıyorum. Bu şekilde düşününce de, doğal olarak bir türlü yazma moduna giremiyorum. Onlar olmadan ne yazarsam eksik, kötü olacak gibi hissediyorum. Tamamen saçmalık!

Neyse ki bu zırvalardan yavaş yavaş kurtulup kendime gelmeye başladım. Yani öyle olduğunu umuyorum.


Bu yukarıdaki aslında “ilham gelmesi” gibi bir şey ve bu nefret ettiğim iki şeyle bir süredir mücadele etmek zorunda kalmam beni çıldırtıyor. İlhamın daima büyük bir yalan olduğuna, özellikle söz konusu yazmaksa bunun neredeyse hiçbir anlamı olmadığına inanırken bir anda kendimi “Fikir bulamıyorum”, “Yazmak içimden gelmiyor” derken bulmak sinir bozucu.

Bu elbette burada bahsi geçen diğer birçok maddeyle de yakından ilişkili. Yazmaya ve onunla ilişkili şeylere o kadar çok kafayı takmış durumdayım ki, içimden hiç yazmak gelmemesi ya da yazacak bir şey bulamamam kadar doğal bir durum olamaz. Kendimi yazmaya odaklamak yerine bunlarla oyaladığım ve yorduğum için oluyor bunlar ve bunlardan kurtulmam için diğer garip sorunlarımdan kurtulmam gerekiyor. (Başta tahmin ettiğim düğümün uçlarından birisi çıkıyor sanki.)


Madem bir şey yakaladığımı düşünüyorum, onu zorlayayım bakalım.

Yazmaya dair motivasyonumu kaybettiğimi düşünmemin ve bu konuda kendimi sorgulamamın en büyük sebebi içinde yaşadığım ülkenin koşulları ve bunun yarattığı bazı sonuçlarla alakalı gibi görünüyor. Kendime dair kişisel meselelerim ya da kendimde bir sebep aramaya çalışmam aslında bundan kaçma çabası gibi bile görülebilir.

Elbette kişisel kimi sebeplerin, hayatımda ilgilenmem gereken önemli meselelerin olmasının da bunda etkisi var, bunu inkar edemem. Ama bunların hiçbiri kendimi ve yazmamı sorgulamama sebep olabilecek şeyler değil.

Kendimle bu kadar kavga ediyor olmam ve yazma amacımı sorgulamaya başlamam tamamen dış etkenlerin ve yazdıklarımın aldığı (ya da alamadığı) karşılıkların bir sonucu.

Bunda kendi payım olmadığını inkar edemem. İstediğimi alabilmek için yeterince yazmıyorum belki. Ya da yazdıklarımın, yazmak istediklerimin alabileceği karşılıkları gözümde fazla abartıyor da olabilirim. Yazdıklarımı daha fazla kişiye ulaştırmak konusunda yeterince ısrarcı bir kişi olmamamın, kendi reklamımı yapmayı beceremememin de payı olabilir bunda. Bunların hepsinin önemli bir yeri olduğunu söyleyebilirim.

Ama diğer yandan kimi koşullara ve olaylara bakınca ben bunları ne kadar yapsam da değişen çok fazla şey olmayacaığını düşünmeye ve karamsarlaşmaya başlıyorum. Belki çok sık yazmıyorum ama yazdıklarımı gerçekten umursayan kaç kişi var ki? Yazdığım şeylerin karşılığını alabilmeyi, yalnızca maddi değil manevi olarak da, istememden daha doğal ne olabilir? Yazdığım çoğu şeye en küçük bir tepki alabilirsem şaşırıyorum. Yalnızca pozitif değil, negatif tepkilere, eleştirilere bile razıyım. Kimse yazdıklarımı eleştirmezken, herhangi bir tepki vermezken nasıl bir iş çıkardığımı nereden bilebilirim? Yakın çevremde yazdığımı, bir şeyler ürettiğimi bilen insanların bile çok azı dışında kimsenin ne yaptığımı umursamıyor ya da yaptıklarımdan bihaber olduğunu görüyorken ne kadar ciddiye alabilirim ki kendi yazdıklarımı?

Elbette tüm bunları umursamamayı ve sadece yazmayı ben de istiyorum ama insanın motivasyonunu çok kolay bir şekilde kırabiliyor bunlar. Bir de bu durumda düşünmeden edemiyorum, eğer yalnızca yazacaksam ve kimse bunlardan haberdar olmak istemiyorsa birilerinin okuyabileceği bir yere koymanın ne anlamı var? Kendi not defterlerime, bilgisayarıma yazar kaydederim sadece. Ama bunu da yapmanın hiçbir anlamı olmayacağı ortada.


Dediğim gibi, biraz karamsarım bu konularda ama yazmadan da duramıyorum. İlgilendiğim, kafamın içinde bir şeylerin döndüğü ve farklı şeyler ürettiğime inandığım birçok konu var ama bunları yazdığım zaman üzerlerinin toz tutacağı ve kimsenin umursamayacağı hissinden de kurtulamıyorum. Üretebileceğim, üretmek istediğim birçok şey var ama başkalarının aynı şeyleri tekrar tekrar yaparak, hiçbir yenilik ortaya koymadan zırvalayarak topladıkları ilgiyi görünce umutsuzluğa kapılıyorum.

Gözümde tüm bunları fazla büyüttüğüme inanmak istiyorum. “Fazla abartıyorsun Ahmet, o kadar da kötü değil durum” demek istiyorum. Ama kendimi buna inandırmak için hiçbir işaret göremiyorum.


Bu yüzden farklı bir yol denemeye karar verdim.

Tüm bu gördüklerimin ve bahsettiklerimin değişmeyeceği ortada. Ve benim de yazmaktan vazgeçmeye hiç niyetim yok. O yüzden yapılacak tek şey mevcut durumu kabul edip yoluma devam etmek.

Evet, ortalıkta motivasyonumu kırabilecek çok şey var. Yazmak ve hayatını yazar olarak sürdürmek isteyen birisi için hiç de güzel bir ortam yok. Ama bunlar yüzünden yazmayı bırakmaya da hiç niyetim yok. Bu yüzden “Neyse o” diyerek devam etmek dışında pek bir seçenek kalmıyor. Sonuçta tüm bunların değişip de her şeyin şahane olacağı felan yok. Hem bunlar değişse bile başka birçok şeyin çıkacağına da eminim. Mükemmel diye bir şeyin asla gerçek olmayacağını kabullenmiş birisinin bu kadar zayıf bir motivasyonu olması ironik bir durum aslında.


Neyse işte, böyleyken böyle. Sonuç olarak yaptığım şeyleri yapmaya ve hatta daha fazla yapmaya devam edeceğim. Kafamın içini fazla sıkıntıyla doldurduğum bir dönemdi, birçok şeyi görüp aşırı karamsarlaşmıştım. Yazmaktan uzaklaştığımı zannederken kendimi bu duygudan yazarak kurtarmam da aslında ne kadar saçmaladığımı bana gösterdi, o yüzden de güzel oldu.

İçimi döktüm, kafamı topladım, rahatladım.

Siz nasılsınız?


Comments

One response to “Neden Yazamıyor(d)um”

  1. Baskan sen yaz, yorum yapmasakta okuyoruz. (Reaksiyon verme amacli :))

Leave a Reply

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.