Türkiye’de zaten akademilerin, akademisyenlerin etliye sütlüye dokunmadan sadece maaşları ve egoları için çalışmalarına fazlasıyla alışmıştık. Her ne kadar böyle bir terbiyesizliğe alışmış olmamız bizim için bir ayıp olsa da, daha büyük bir ayıpla karşı karşıya olduğumuz için şimdilik onu başka bir yazıya bırakıyorum.

Bundan birkaç gün önce İzmir’deki belediye meclis toplantılarında bir tartışma yaşanmış. Kısaca özetlemek gerekirse belediyenin Baudrillard’ın 3. ölüm yıldönümü için yaptığı anma etkinliklerinin bütçesi AKP tarafından abartılarak mevcut belediyeye karşı bir saldırı aracı olarak kullanılmış. Yalnız AKP grup sözcüsü Rıza Evcim‘in şu cümleleri bizi esas ilgilendiren nokta: “Jean Baudrillard’ı anma etkinliği için de 40 bin lira harcanmış. Bu Fransız düşünürü kim tanıyor? Neden biz etkinlik düzenliyoruz? Lütfen bu parayı arkadaşlarınız arasında toplayıp belediyeye iade edin. Yoksa iki elimiz yakanızda.” Konu hakkında daha detaylı bilgiyi buraya tıklayarak alabilirsiniz.

Bu aslında Türkiye siyaset tarihinde çok alışık olduğumuz bir tavır: cahiliyetin yüceltilmesi.Buna dair birçok örneği birazcık araştırmayla görebilirsiniz. Birçok örneğini gördüğümüz bu olaylara karşı hiçkimsenin ses çıkartmıyor oluşunu da birçok kez gördük ve genelde bu tarz hikayelerin sonu ya cahiliyeti yüceltenlerin cahillerden destek toplamasıyla ya da unutulup gidilmesiyle son buluyor.

Peki özellikle bu habere dair soruyorum; yüzyılın en önemli filozoflarından biri olan Baudrillard’a karşı yapılan “Kim ki lan bu?” düzeyindeki terbiyesizliğe karşı akademiler ne yapıyor ya da ne yaptı? Hiçbir açıklama, hiçbir ses çıktı mı? Ya da çıkarmayı düşünen var mı? Yoksa yine biz maaşımızı alır, egomuzu büyütür, gerisine karışmayız tavrıyla devam etmeyi mi düşünüyorsunuz?

Sosyologlar, felsefeciler, siyaset bilimciler; yüzyılın en önemli insanlarından birine karşı yapılan bu terbiyesizliği sindirmeye bu kadar mı hazırlar? Bu kadar mı umursamaz haldesiniz? “Sosyal” bilimleri sadece sınıflara, amfilere kapatmaya bu kadar mı hazırsınız?

Eğer durum böyleyse ben tüm akademiyle bağlantımı koparmaya hazırım. Çünkü böyle bir duyarsızlıkla, böyle bir körlükle ne akademi akademi olabilir ne de sosyal bilimler dediğimiz şeyi icra etmemiz mümkün olabilir. Ve ben kişisel olarak söyleyecek olursam felsefeyi maaş için yapmak istemiyorum. Ve maaş için felsefe, sosyoloji… yapanlardan da öğrenebileceğim birşey olduğuna inanmıyorum.


Comments

One response to “Baudrillard da kim ki zaten?”

  1. Az biraz sosyal bilimler dünyasını biliyorum ve ne yazık ki akademi dünyasında tam da dediğin gibi biraz üzerinde birlikte yaşadığımız coğrafyanın insanlarını, biraradalığını değiştirmeyi herhangi bir şekilde aklından geçirmeyen, vakti zamanında hırsla akademi kariyerini tırmanmayı istemiş, biraz tatmin olunca da tüm hikayeyi ego üzerinden yazmaya başlamış o kadar kadın ve adam gördüm ki…Dediklerin tam da akademiyle ilişkimi ömür boyu sonlandırmama neden olmuştu vakti zamanında ve bir şeyler söylemeden yazını okuyup geçmek istemedim.

    “Kim lan bu Boudrillard” demelerine de hiç şaşırmadım bu arada, şu ara ben de Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulunun kitapları yasaklamak için yazdıkları raporlara takmış durumdayım. Cehalet demek istemiyorum eğitimli eğitimsiz gibi bir fark oluşturmamak için. Ama biraz kafa çalıştırmak, öğrenmek için tembellikten ölüyorlar ne yazık ki (tembellik en iyimser sıfatım niye kitapları yasakladıklarına ilişkin)…

    Ve şunu düşünüyorum, bazı adamlar iş ve para için siyasetçi oluyor, bazı adamlar da iş ve para için akademisyen. Ve sonuç aynı, leş gibi bir ego, güç üzerinden kurulmuş ilişkiler, yeni bir şey demeye karşı korkaklık vs… vs…

    Neyse biraz uzattım ama akademiyi tam da bu dediğin nedenlerden ötürü ve daha fazlası yüzünden yarıda bıraktım ve dediğin her şeye ne kadar çok hak veriyorum anlatamam!!

Leave a Reply

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.