Rapture of the Nerds, Homeland ve Pirate Cinema (Kitap ön incelemesi)

(Bu yazım ilk olarak 25 Temmuz 2012’de Paslanmaz Kalem‘de yayınlandı.)

Değişik bir fikir geldi aklıma, büyük ihtimalle yapan ya da yapmış birileri vardır ancak benim karşıma hiç çıkmadı. Fikre bir isim vermem gerekirse, en uygunu “kitap ön incelemesi” olur sanırım. Peki nasıl olacak bu iş? Şöyle ki, tıpkı oyunların çıkmadan önce yayınlanan demoları ya da müzik albümleri çıkmadan önce yayınlanan şarkıları gibi bazı yayınevleri de girişten itibaren bir miktar tadımlık denilebilecek bölümler yayınlıyor (Türkiye’de var mı bunu yapan? Ben hiç denk gelmedim, varsa haber verin mutlaka.). Oyunlarda demo ve oyun hakkında çıkan haberlerle ön inceleme yapıldığı gibi benzer bir şeyi kitaplar için yapmak da teknik olarak mümkün. Bakalım pratikte de mümkün olacak mı?

Bu yazıda üç kitabın birden ön incelemesini yapacağım. Birincisi 4 Eylül’de çıkacak olan, Cory Doctorow ve Charles Stross’un birlikte yazdığı “The Rapture of the Nerds”. İkincisi Cory Doctorow’un tek başına yazdığı, 5 Şubat 2013′te gelecek olan “Homeland”. Üçüncüsü de 2 Ekim’de çıkacak bir başka Cory Doctorow romanı olan “Pirate Cinema”. Dürüst olmam gerekirse Doctorow’un ilk okuduğum kitabı olan “Little Brother”ın devam öyküsü olması nedeniyle Homeland biraz daha heyecan verici geliyor bana ama diğerlerine de haksızlık etmek istemiyorum.

Kitaplara geçmeden önce yazarların kim olduğuna dair pek bir fikri olmayanlar için kısaca özet geçeyim. Daha fazlasını merak edenler için Google hazırda bekliyor.

Cory Doctorow; internette dolaşan hemen herkesin en azından bir kez yolunun düştüğü Boing Boing’in editörlerinden; Electronic Frontier Foundation’ın bir dönem Avrupa direktörü; birçok kez Locus ödülünü, bir kez Campbell ödülünü almış; birkaç kez de Nebula ve Hugo ödüllerine aday olmuş bir bilimkurgu yazarı. (Kendisi hakkında daha detaylı ve kişisel görüşlerimin de olduğu bir yazıyı umarım kısa zamanda burada okuyabileceksiniz.)

Charles Stross ise 3 kez Hugo ödülünü ve Campbell, Locus gibi ödülleri de almış, uzun yıllar da Computer Shopper dergisinde Linux köşesinden sorumlu olmuş bilimkurgu ve Lovecraftian korku yazarı. Birçok başarılı işe imza atmıştır ve severek takip ettiğim yazarlardandır. Yazdığı kitaplar arasında ilk üç yapmak istesem sanırım Rule 34, Hating State ve Accelerando olurdu.

 

Giriş kısmını halletiysek şimdi kitapların ön incelemelerine geçelim.

 

RAPTURE OF THE NERDS

İlk bakışta kitabın isminin uyandırdıkları ve yazarlarını bir araya getirmek bile kitap konusunda büyük ümit veriyor. Açıkcası ilk duyduğum andan beridir heyecanlandıran bir iş bu.

Kitap, Cory ve Charlie’nin daha önce beraber yazdıkları ve birbirinin devamı olan iki novella (Jury Service ve Appeals Court) için bir devam yazmaya niyetlenmesinin ardından bu üçlemenin ilerleyerek bir araya gelip tek bir romana dönüşmesiyle ortaya çıkmış. Bu durum, novellaları okuyanların kitaptan pek zevk almayacağını düşünmenize neden oluyorsa yanılıyorsunuz. Çünkü Cory ve Charlie, üçüncü novellayla birlikte diğer ikisini de ciddi bir şekilde elden geçirmişler. En azından yayınlanan tanıtım bölümlerinden anladığım bu.

Kitabın öyküsüne dair az çok bir fikrimiz var, hem önceki novellalardan hem de kitap hâlinin tanıtım bölümünden. Gelecekte, cyberpunk havanın hakim olduğu ve post-human öncesi diyebileceğimiz bir zamanlardayız. Bir de Teknoloji Jürisi bulunmakta bu dönemde. Tamamen rastgele insanlardan seçilen bu jüri yeni teknolojilerin kaderlerine karar veriyor ve onlar ne derse o oluyor.

Ana karakterimiz ise teknofobik, insanlarla muhatap olmayı pek sevmeyen Huw. Huw’un; karakterine, bir teknovirüse, proleteryanın kayıtsız yaşamına ve (tanıtımda söylendiğine göre) “banyo zemininde geçen birkaç korkunç zamana” rağmen bu işin altından kalkması gerekiyor. Sadece bunlar bile iştah kabartmaya yetiyor.

Tanıtım bölümlerini okuduğumuz zaman ise kesinlikle heyecanın boşa olmadığını görebiliyoruz. Her ne kadar novellaları okuyanlar için tanıdık gelecek olsa da farklı bir şeylerin yolda olduğu kesin. Üstelik iki yazarın anlatımlarında çok belirgin farklar olsa da birlikte çalışırken bu konuda hiç sıkıntı çekmemiş gibi görünüyorlar. Mükemmel bir birleşim yakaladıkları elimizdeki ilk bölümlerden belli oluyor.

Özetle, oldukça eğlenceli bir kitap olacağını şimdiden görmüş durumdayız. Birçok kişi hayalkırıklığı yaratma ihtimalinin yüksek olduğunu söylese de benim her iki yazara da güvenim tam ve bu tanıtım bölümleri bu güvenimi daha da pekiştirdi. Kitaba dair verebileceğim son ipucu Charles Stross’tan geliyor (cümlenin tadının kaçması riskini göze alamadığım için ingilizcesini yazıyorum buraya):

Asked if the estate of Ayn Rand had authorized this sequel, messrs. Stross and Doctorow would only say “no comment”. ”

Anlaşılan kıyamet gerçekten de yakın.

Tanıtımdaki Favori Bölümüm:

This stuff is organic, isn’t it?

Only the best polymer-stabilized emulsions for Sandra,” the joe says sardonically. “Of course it’s organic—nothing but carbon, hydrogen, nitrogen, oxygen, and a bit of phosphorous and sulfur.” Huw can tell when he’s being wound up: he takes a sip, despite the provocation. “Of course, you could say the same about your kilt,” adds the stranger.

 

HOMELAND

İşte beni en çok heyecanlandıran ve sanırım sırf bu yüzden en geç gelecek olan kitap. Neyse ki bu konuda Doctorow’dan daha beterini Neil Gaiman yaptı da Homeland’i beklemesi eskisi kadar zor gelmiyor artık. (PS: Hâlâ Neil’e kızgınım. Madem özel bir tarih olması için Kasım 2013′te çıkaracasın yeni Sandman’i, neden şimdi duyuruyorsun? Amacın sinir krizi geçirmemizse başarılı oldun, haberin olsun.)

Little Brother, hem kurgusuyla hem de güncel bir konuya sahip oluşuyla ciddi bir etki yaratmıştı. Hatırlamayanlar ya da okumamış olanlar için özetle, internette kişisel güvenliğine düşkün ve teknolojiyle özellikle bu anlamda oldukça içli dışlı olan birkaç arkadaş San Francisco’da yapılan bir terörist saldırı esnasında bölgeye oldukça yakın oldukları için Department of Homeland Security tarafından bir süre gözaltında tutulmuş ve çıktıklarında bir arkadaşlarını içeride bırakmak zorunda kalmışlardı. Öykünün devamında ise ana karakterimizin her şeye rağmen daha gizli yolları keşfederek ve kendisini birçok kez riske atarak bu olanları herkese göstermeye ve arkadaşını kurtarmaya çalışmasını okumuştuk.

Homeland’de ise Little Brother’da olanlardan bir süre sonra bizimkilerin yanına dönüyoruz. Bu sefer ise işler daha da karışıyor. İşin içine öğrenci kredileri (kitaba dair birkaç yerde geçmesine rağmen tanıtım bölümlerinde hiçbir şey bulamadım ve eğer gerçekten varsa alakasını çok merak ediyorum), sızan birtakım devlet sırları, devlet güvenliği ve Wil Wheaton giriyor. Evet gerçekten Wil’i bu öyküde görmek ilginç bir deneyim olacak. Her ne kadar sürekli ona dair bir şeylerin karşıma çıkması artık sinir bozucu hâle gelmiş olsa da.

Giriş kısımlarında yaşanan birkaç diyalog ve denk geldiğim detaylar öykünün Little Brother’dan çok da uzak bir zamanda geçmediğine dair ipucu veriyor. Bu bence iyi bir haber çünkü Cory’nin önceki kitaplarındaki duygusal yoğunlukları ve iç hesaplaşmaları anlatış şeklini hep çok sevmiştim ve bu yakınlık da bu konuda oldukça zengin olacağını gösteriyor kitabın.

Kitabın Little Brother’ın devamı oluşu, tanıtım bölümleriye ciddi bir heyecan verişi ve tekrar güncel konularla içli dışlı oluşu adını sıkça duymamızı sağlayacak gibi görünüyor. Önceki kitapta olduğu gibi yine büyük tartışmalarla tabii ki. Eğer Cory Doctorow hayal kırıklığı yaratmazsa (ki hiç sanmıyorum) Little Brother’ın manifesto havasını kaldığımız yerden solumaya devam edeceğiz.

Tanıtımdaki Favori Bölümüm:

Wil came over and handed me another cup of mint tea, the leaves floating in the hot water. “Pretty awesome. Can’t believe these guys let me DM their game. And I can’t believe I ran into you.” He shook his head. “This place is like nerdstock.”

“Have you known them for long?”

“Not really. I met Barlow and Gilmore awhile back, when I did a fund-raiser for EFF. I ran into Gilmore at random today and I told him I’d brought my D&D stuff along and the next thing I knew, I was running a game for them.”

“What kind of fund-raiser were you doing?” Wil looked familiar, but I couldn’t quite place him.

“Oh,” he said, and stuck his hands in his pockets. “They brought me in to pretend-fight a lawyer in a Barney the Purple Dinosaur costume. It was because the Barney people had been sending a lot of legal threats out to websites and EFF had been defending them, and, well, it was a lot of fun.”

I knew him from somewhere. It was driving me crazy. “Look, do I know you? You look really familiar—”

“Ha!” he said. “I thought you knew. I made some movies when I was a kid, and I was on Star Trek: The Next Generation, and—”

My jaw dropped so low I felt like it was in danger of scraping my chest. “You’re Wil Wheaton?”

He looked embarrassed. I’ve never been much of a Trek fan, but I’d seen a ton of the videos Wheaton had done with his comedy troupe, and of course, I knew about Wheaton’s Law: Don’t be a dick.

PIRATE CINEMA

Cory Doctorow bu kısa zaman içerisinde bu kadar çok kitabı yayına hazır hâle getirdiğine göre uzun bir tatil planlıyor diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Ayrıca ardarda gelecek bu kitapların yaşatacağı zevki düşünmesi bile büyük keyif veriyor ama ağır gelmesinden de korkmuyor değilim.

Cory bu kitabıyla korsan filmleri, kaçak bir hayatı ve bol miktarda karşı kültür malzemesini bir araya getiriyor ve oldukça ilgi çekici bir öyküyü bizlere sunuyor. Her ne kadar kitap YA (Young Adult yani gençler için) olarak tanıtılıyor olsa da hemen herkesin ilgisini çekecek bir konuya sahip.

Yakın gelecekteki distopik İngiltere’de geçen bu öyküde ana karakterimiz Trent McCauley. Trent 16 yaşında, oldukça zeki bir genç. En büyük zevki ve yeteneğini gösterdiği konu ise film yapımı. Ancak bu filmleri tamamen internetten indirdiği popüler filmleri kolajlayarak yapıyor. Bu da başına ciddi bir bela alması anlamına geliyor. Çünkü İngiltere’de artık korsan download çok daha tehlikeli. 3 kez yakalandığınız zaman internet bağlantınız bir yıl boyunca kesiliyor. Sorgusuz ve itirazsız.

Trent her ne kadar dikkatli olsa da işler istediği gibi gitmiyor. Bir aile faciasının eşiğinden dönünce evini terketmek zorunda kalıyor. Londra’ya kaçan Trent sokaklarda hayatta kalma mücadelesine giriyor ve asıl maceramız başlıyor. Bir süre sonra Londra sokaklarında karşılaşacağı gerilla film yapımcılarıyla birlikte girişeceği planlar ise eğlence endüstrisiyle aralarında bir savaş başlatmaya fazlasıyla yetecek.

Birkaç büyük medya kuruluşunun elinin altında bir yönetim, distopik bir İngiltere atmosferi ve kafasında binbir tilkiyle Londra sokaklarında bir genç. Bana pek gençlik kitabı havası vermedi açıkcası. Zaten buraya almamın sebebi de bu aslında. Cory Doctorow’un YA altında yayınladığı kitapların çoğunun aslında hiç alakası olmuyor. Hatta odaklandığı konu üzerinde kaynak kitap olabilecek kadar da bilgilendirici olabiliyor (bkz: Little Brother).

Doctorow’dan gayet tarzına uygun bir roman yolda görünüyor özetle. Beni en çok cezbeden kısmı öykünün Londra’da geçecek olması sanırım. Londra ve distopya bir araya gelince kötü bir iş çıkması zor gibi görünüyor. Daniel Kraus’un erken okumasının ardından yazdığı kritikte kitabı Abbie Hoffman’ın 1971′de yazdığı `Steal This Book´a benzetmesi de kitap hakkında heyecan uyandırıcı bir başka detay olarak not düşülebilir.

Tanıtımdaki Favori Bölümüm:

What to do next. I wandered around the station a bit, bought myself a hot chocolate (it didn’t make the warm feeling come back), stared aimlessly at my phone. What I should have done, I knew, was buy a ticket back home and get back on a bus and forget this whole business. But that’s not what I did.

Instead, I set off for London. Real London. Roaring, nighttime London, as I’d seen it in a thousand films and TV shows and Internet vids, the London where glittering people and glittering lights passed one another as black cabs snuffled through the streets chased by handsome boys and beautiful girls on bikes or scooters. That London.

I started in Leicester Square. My phone’s map thought it knew a pretty good way of getting there in twenty-minutes walk, but it wanted me to walk on all the main roads where the passing cars on the rainy tarmac made so much noise I couldn’t even hear myself think. So I took myself on my own route, on the cobbeldy, wobbeldy side streets and alleys that looked like they had in the time of King Edward and Queen Victoria, except for the strange growths of satellite dishes rudely bolted to their sides, all facing the same direction, like a crowd of round idiot faces all baffled by the same distant phenomenon in the night sky.

Just then, in the narrow, wet streets with my springy-soled boots bounding me down the pavement, the London-beat shushing through the nearby main roads, and everything I owned on my back—it felt like the opening credits of a film. The film of Trent McCauley’s life, starring Trent McCauley as Trent McCauley, with special guest stars Trent McCauley and Trent McCauley, and maybe a surprise cameo from Scot Colford as the worshipful sidekick. And then the big opening shot, wending my way up a dingy road between Trafalgar Square and into Leicester Square in full tilt.


Comments

One response to “Rapture of the Nerds, Homeland ve Pirate Cinema (Kitap ön incelemesi)”

  1. […] View Post […]

Leave a Reply

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.