Ahlak ve Siyaset Üzerine Bir Şeyler

Ahlakla ilgili sürekli bir sorun yaşıyoruz ve bu sorunun kolay kolay çözülebileceğine de inanmıyorum. Çünkü mesele belirli bir ahlak yapısıyla alakalı değil, genel olarak ahlak ve ahlak yapısı dediğimiz şey ve onun yanlış anlaşılması.

Ahlaklı ya da ahlaksız olmak, gündelik ve siyasi hayatta sıklıkla karşımıza çıkan ve yine sıklıkla birilerini tanımlamak için kullandığımız kavramlar. Ancak bu kavramlar birçok kavramla aynı kaderi paylaşıyor ve asıl anlamlarından saptırılarak ya da tam olarak ne anlama geldikleri bilinmeden kullanılıyor. Bu da doğal olarak birçok saçmalıkla karşılaşmamıza neden oluyor.

Felsefenin uzun yıllardır konusu olan ahlakın yapılabilecek en basit tanımlarından birisi iyi yaşama yolu sanırım (Elbette birçoğunuza eksik ya da sıkıntılı gelebilecek bir tanım bu, ancak ilerleyebilmek için mümkün olan en basit tanımı kullanmam gerekiyor). En azından Platon ve Aristoteles’ten bu yana kabul görebilecek bir tanım bu. Ahlak yapısıysa; bir insanın iyi ve kötü tanımları üzerinden eylemlerini, yaşamını ve çevresiyle ilişkisini şekillendirmesidir. Ahlakın temelinde bulunan iyi ve kötü, aslında ahlak dediğimiz şeyin ne kadar kişisel bir şey olabileceğini bize en başından gösteriyor. Bunu aklımızda tutarak, tekrar ahlak ve ahlak yapısının tanımına dönelim. Ahlak yapısına özetle insanın hayatını şekillendirme biçimi demiştik. Bu durumda, toplumdaki her bireyin kendisine özgü bir ahlak yapısı olduğunu da kabul ediyoruz. Çünkü hepimiz yaşıyoruz ve hepimiz aklımızda bir takım iyi ve kötü tanımlarıyla hayatımızı sürdürüyoruz. Bunun birileriyle uyumlu olup olmaması değil, varlığı asıl meselemiz (Sanırım aramızda kimse benim bir iyi ve kötü tanımım yok ve tamamen düşünmeden yaşıyorum demeyecektir). Yani özetle her insanın hayatına şekil verdiği bir ahlak yapısı vardır.

Bunu belirtmemin sebebi, ahlaksız kavramının saçmalığını vurgulamak. Ahlaksız diye bir şey söz konusu değildir, olamaz da. Senin ahlaksızlık dediğin şey, örneğin bir eylem, senin ahlak yapına uymayan bir şeydir. Ancak bu, o eylemin ahlaktan tamamen yoksun olduğu anlamına gelmez. Sadece senin ahlak yapına uymuyordur ve bu da o eylemin bir başka ahlak yapısı içerisinde yeri olmasına engel değildir. Bu sebeple aslında birisine ya da bir şeye ahlaksız diyen birisi, sadece “Sen benimle aynı yapıyı paylaşmıyorsun” veya daha özet bir hâlde “Sen bizden değilsin” demektedir. Yani ahlaksızlık mümkün olmayan bir şeydir.

Ahlak ve ahlak yapısının öznelliği konusuna birkaç şey daha eklemek istiyorum. Genellikle ahlak dediğimiz zaman aklımızda bir toplumun, topluluğun ya da inancın gelmesi; aslında bunların o kavramı tekellerine almak ve dilediğince kullanmak istemesinden kaynaklanmaktadır. Bu isteniyor, çünkü aslında ahlakın öyle bir şey olmadığının fazlasıyla farkındalar. İyi ve kötü gibi oldukça değişken ve öznel iki kavramın temelinde olduğu bir şeyin zaten herkesin kabul edeceği mükemmel tanımları ya da kuralları olmasını beklemek saçmalık. Ancak insanlar bu saçmalığı inatla gerçekmiş gibi görmeye ve göstermeye çalışıyorlar. Çünkü, kendi iyilerini kabul ettirebilmelerinin tek yolu bu.

* * *

Tüm bunları neden anlattığıma gelecek olursak.

Siyasette ahlak, iki farklı amaçla kullanılmaktadır. Bunlardan birincisi, destek toplama için bir silaha dönüştürmedir. Toplumun belli bir kesiminin ahlak yapısına hitap etmek, o kesimin (ki genellikle bu en çok oy potansiyeli olan kesim olur) desteğini almak için kullanılır. Hatta rakip siyasetçilerin o ahlak yapısına karşı olduğu iddia edilerek bir saldırı aracına dönüştürülür.

Diğer yol ise bir baskı ve tektipleştirme aracı olarak kulanılmasıdır. İktidarda olan kesimin, kendi ahlak yapısının da iktidarda olduğunu düşünmesi ya da kendi ahlakının herkes için ideal ahlak yapısı olduğunu düşünmesi; her ideolojinin kendisine özgü (ki aslında her biri birbirine çok benzer) ahlak yapıları kurup bunu ideolojiyle bir şekilde bağlantısı olan herkese dayatma çabaları bunun en sık karşımıza çıkan örnekleridir.

Tüm bu dediklerim, sıklıkla siyaset kültürünün tam olarak oturmadığı ortamlarda ya da siyaset felsefesinden bihaber insanlarda karşımıza çıkmaktadır. Belki daha muhafazakar, milliyetçi siyasetçilerde bunu normal görebilecek olsak da (sonuçta siyasetlerini bunun üzerine kuruyorlar); özgürlük gibi şeylerden bahsedip de böyle bir ahlak dayatmacılığına ve tektipleştirme çabasına girilmesi, siyaset ve ahlak felsefesine ne kadar uzak olduklarının apaçık bir göstergesidir. Bu yüzden de ahlakı yukarıdaki iki araçtan birisi olarak dahi kullananı desteklemem, savunmam ya da onlarla beraber bir şey yapmam mümkün değildir.

* * *

Tüm bu bahsettiklerim, aslında mevcut siyaset yapısıyla ve bu yapının gündemiyle neden çok fazla muhatap olmak istemediğimin bir özeti sayılır. Hangi konuyu veya tartışmayı okusam bu tarz hatalara, saçmalıklara, anlamadan bilmeden yapılan hareketlere denk geliyorum. İşin daha kötüsüyse, bunları dile getirecek ve tartışabilecek insan bulmakta zorlanıyorum. Çünkü birçok kesim için siyaset; daha iyiye dair birşeyler yapmak/düşünmek değil, tamamen bir aidiyet ve ait olduğunu en haklı gösterme kavgasından ibaret. Böyle akılların arasında, kendi fikirlerimi dile getirmem genellikle 40 etiket yapıştırılmış bir şekilde geri dönmem demek olduğu için de bu tarz konularda yorumlarımı sadece yakın çevremle paylaşmaya karar verdim. Arada bir böyle şeyler (felsefe bağlamında) yazarım elbette ama bunlar dışında bu konularda çok fazla konuşacağımı sanmıyorum.


Comments

One response to “Ahlak ve Siyaset Üzerine Bir Şeyler”

Leave a Reply

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.